Her saat başı bir sağlık çalışanı şiddet görüyor

Sağlık çalışanlarının diğer meslek gruplarına göre 16 kat daha fazla saldırıya uğradığı Türkiye’de ‘sağlıkta şiddet sorunu’  Yaşar Üniversitesi’nde düzenlenen sempozyumda masaya yatırıldı. Her saat başı bir sağlık çalışanın sözlü veya fiziksel şiddete maruz kaldığının açıklandığı sempozyumda sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin aslında toplum sağlığı sorunu olduğu gözler önüne serildi.

Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İzmir Tabip Odası, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı işbirliği ile ilk kez düzenlenen “SAĞLIKTA ŞİDDET SORUNU SEMPOZYUMU” Yaşar Üniversitesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Alanında uzman hekimler ve avukatların konuşmacı olarak yer aldığı sempozyuma Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Barkan, İzmir Tabip Odası Başkanı Dr. Suat Kaptaner, İzmir İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Cengiz Balaban ile Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kamil Kumanlıoğlu katıldı.

siddet

ŞİDDETİ KONUŞMAK ÇOK ACI

Şiddet davranışının gelişimi ve sonuçları, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin tanımı ve risk faktörleri, hukuki koruma yöntemleri gibi konuların ele alındığı sempozyumun açılış konuşmasını gerçekleştiren İzmir Tabip Odası Başkanı Dr. Suat Kaptaner, “Aslında sağlıkta şiddet gibi bir konuyu bir sempozyumda tartışmak gerçekten acı ama sonuçta bu sorun gerçek. Sağlıkta şiddetin bir çok nedeni var. Sempozyum sonrası karar alması gereken otoritelere buradan çıkan sonuçları aktaracağız” dedi.

İZMİR NÜFUSU ACİLDE

Sağlıkta şiddet olaylarının en çok acil polikliniklerinde yaşandığını belirten İzmir İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Cengiz Balaban, “Sağlık hizmetinin ücretsiz olmasından dolayı ülkemizde en çok suiistimal edilen birim acil poliklinikleridir. Bu da gerçekten acil gereksinimi olan hastalarda mağduriyete yol açmaktadır. Son 10 ay içinde İzmir’de acil polikliniklere başvuranların sayısı 3,5 milyonu bulmuştur. Yani hemen hemen tüm İzmirliler acil polikliniğine başvurmuş diyebiliriz.” şeklinde konuştu.

ŞİDDET HABERLERİ UYARISI

Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Barkan ise medyanın şiddet konusunda daha dikkatli ve sorumlu olması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Barkan, “ Medyada çıkan haberler, hekimler ve hastaları karşı karşıya getiriyor. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddette medyanın sorumluluğu göz ardı edilmemeli. Soyut değerlerin dokunulmazlığını korumak başlıca sorun olarak göze çarpıyor” dedi.

ŞİDDET SON 20 YILDA ARTTI

Açılış konuşmalarının ardından sunumlarını gerçekleştiren akademisyenler ve hekimler sağlıkta şiddeti rakamlarıyla ortaya koydular. Ülkemizde özellikle son 20 yılda şiddet eğiliminin artığına dikkat çeken Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Çağatay Üstün şunları söyledi:

“Ülkemizde yaygın olan ataerkil yaşam biçimi, özellikle son 20 yılda sevgi, saygı ve hoşgörüde yaşanan erozyonla da birleşerek şiddet eğiliminin artmasına neden olmaktadır. Türkiye’de sağlık çalışanlarına yönelik hasta ve hasta yakınları tarafından uygulanan şiddet sorunu sadece bize özgü değildir ve tüm dünyada bu tür olgularda bir artış görülmektedir. Sorunu sadece hukuki ve sert önlemlerle çözebilme imkanı yoktur. Etik ve ahlaki değerleri zayıflayan toplumların, duyarsızlaşmış, ön yargılı, eğitim eksikliği, örnek model yoksunluğu yaşayan toplumların şiddetle baş edebilme şansları oldukça zayıftır. Şiddet ister toplumsal, ister bireysel isterse de mesleki olsun; üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken tablodur. Bunun üzerine daha sert tedbirlerle gidilmesini beklemek belki de daha sert bir karşılık oluşmasına zemin hazırlayabilir. Türkiye’de halen 460 bin kadar sağlık çalışanı olduğunu göz önüne aldığımızda sağlıkta şiddet sorununa karşı duyarlı olunmasının nedeni de kendiliğinden cevap bulacaktır.”

SAVUNMA HAKKI OLMALI

Bir sağlık çalışanın saldırı anında kendisini savunma ve müdafaa hakkına sahip olması gerektiğini ifade eden Üstün şöyle devam etti:

“Sağlık çalışanının kendisine yönelik bir saldırıya karşı sessiz ve çaresiz kalması, böyle bırakılması etik ve ahlaki açıdan son derece yanlıştır. Sağlık çalışanı bir saldırı anında kendisini savunma ve müdafaa hakkına sahip olmalıdır. Ancak buradaki küçük ayrıntı, sağlık çalışanının saldırıyı ve yeniden saldırma ihtimalini ortadan kaldırdıktan sonra hasta ve hasta yakınlarının saldırılarına karşı haksız eylem oluşturabilecek ve ona zarar vermeyi sürdürebilecek bir eylem sürecine devam etmemesidir. Aksi takdirde haklıyken haksız bir pozisyona düşebilir.”

YASA TASARILARI HAZIRLANIYOR

Sempozyumda “Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddete Karşı Hukuki Koruma” başlıklı bir sunum gerçekleştiren Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Havutçu Gaziantep’te hasta yakınının saldırısı sonrası hayatını kaybeden Dr. Ersin Aslan’ın ardından TBMM’de sağlıkta şiddetin önlenmesine yönelik bazı hukuksal düzenlemeler ve yasa tasarılarının hazırlandığını hatırlattı. Havutçu, “Bu hukuksal düzenlemeler şiddet mağduru sağlık çalışanının şiddet nedeniyle uğradığı zararların tazmin ve telafi edilmesini kapsamamaktadır. Şiddet mağduru sağlık çalışanının zararlarının tazmin edilmesi, sağlık çalışanın zararlarından şiddet uygulayanın sorumlu tutulmasının şartları;  şiddet mağduruna karşı idarenin sorumluluğu, şiddet mağdurunun ‘işveren’ sıfatı ile hastane yönetimini sorumlu tutabilmesinin şartları genel hükümlere tabidir.  Bu çalışmada, sağlık çalışanının zararlarından özel hukuka göre sorumluluk incelenmiş, sağlık çalışanına şiddet özelinde  yeterli olup olmadığı tartışılmıştır” dedi.

AYRI BİR SUÇ TİPİ SAYILMALI

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarını genel şiddetten ayrı düşünmemek gerektiğini belirten Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem ise; “Sağlık çalışanı olarak kutsal bir meslek icra ediyor olmaları ayrı bir duyarlılık yaratıyor. Ancak ayrı bir suç tipi olarak değerlendirmek mümkün değil. Çünkü suç tipleri düzenlenirken Türk Ceza Kanununda hekime ya da başkasına karşı ayrımı yok. Kasten yaralama ve hakaret, kamu görevlisine karşı yapıldığında ağırlaştırıcı unsurlar oluyor. Ayrıca takibi şikayete bağlı bir suç da olmaktan çıkıyor, kamu davası haline geliyor. Ancak genellikle para cezasına çevrilme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi sonuçlar çıkıyor. Sempozyumdaki amacımız, duyarlılık yaratmak. Sadece vatandaşlara da değil, sağlık çalışanlarına da bilinçlendirme yapacağız. Neler yapmaları gerektiği konusunda. Şiddetin mutlaka kolluk birimine, kovuşturma organlarına intikal etmesi gerekli. Kurumların duyarlılığını artırmak da önemli” şeklinde konuştu.

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti en çok 26-35 yaş arası erkeklerin gerçekleştirdiğine dikkat çeken İzmir Tabip Odası Avukatı Mithat Kara da; “İzmir’de ise 2013 yılında İl Sağlık Müdürlüğü bünyesindeki Beyaz Kod Birimine 672’si sözlü, 316’sı fiziksel toplam 988 şiddet bildirimi gerçekleşti.  Yaklaşık 120 olaya ilişkin ise dava açıldı.” bilgisini verdi.

AB’NİN ÇOK GERİSİNDEYİZ

Sempozyuma katılan İzmir Sağlık ve Hasta Hakları Derneği Genel Sekreteri Psikolog Mevlüt Ülgen ise Türkiye’nin sağlık hizmetlerinden şu örnekleri sundu:

 

-Avrupa Birliği Ülkelerinde 10.000 kişiye 55 hasta yatağı, 326 hekim, 571 ebe ve hemşire düşerken ; Türkiye’de 10.000 kişiye 26 hasta yatağı 169 hekim, 237 ebe ve hemşire düşmektedir. Türkiye’de 10.000 Kişiye düşen hasta yatağı ,hekim ve hemşire sayısı dünya ortalamasının da altındadır.

-2010 yılı verilerine göre Türkiye’de kişi başı ortalama 913 dolar sağlık harcaması gerçekleştirilirken bu rakam OECD ülkelerinde ortalama 3268 dolardır.
TÜRKİYE’DE RAKAMLAR KORKUTUCU

2012 sonu rakamlarına göre 698 bin 519 çalışanı bulunan Sağlık Bakanlığı’nın, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Beyaz Kod Birimine, 14 Mayıs 2012 ile 7 Kasım 2013 tarihleri arasındaki 1,5 yıllık sürede, çalışanlar tarafından 14 bin 130 “şiddet” bildiriminde bulunuldu. Bunlardan 4 bin 603 tanesi fiziksel, 9 bin 527 tanesi ise sözlü şiddet olarak gerçekleşti. Bu bildirimlerden 9 bin 386 adedi adli mercilere intikal ettirilirken 476 tanesi sonuçlandı.