Prof.Dr.Mustafa Ruhan Erdem: Cezaevleri doldu taştı ama af çözüm değil

Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem

13 aydır cezaevinde tutuklu bulunan şarkıcı Deniz Seki’nin bir televizyon kanalında yayınlanan dizide rol alması büyük yankı uyandırdı ve Twitter’da TT listesine girdi. Atılan tweetlerin pek çoğunun, af beklentisi veya ceza indirimi ister nitelikte olması ise dikkat çekti. Cezaevlerinin doluluk kapasitesini aşmasını ve özellikle sosyal medyada sıklıkla dile getirilen af beklentilerini değerlendiren Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ruhan Erdem,  “Aşırı doluluk, kısa vadede çözüme yönelik olarak affı, Türkiye’de her zaman tartışılır hale getirir. Hiçbir sebep yokken kapasite fazlalığını gerekçe göstererek af kanunu çıkarmak, kısa vadede rahatlatabilir ama uzun vadede bunun topluma bedeli çok ağır olur. Bir yıl sonra tekrar dolacağına garanti verebilirim. İnsanların ‘nasıl olsa af çıkar’ beklentisi olmamalı, cezayı mutlaka çekeceğini bilmeli” dedi.

Sanatçı Deniz Seki’nin cezaevindeyken bir dizide rol alması sosyal medyada da gündem oldu. #DenizSeki hastagiyle 19 bin tweet atıldı, bu tweetler yaklaşık 10 bin kez retweet yapılıp 9 bin kez de beğenilerek trend topic oldu. Atılan tweetler arasında, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülere yönelik ceza indirimi veya af beklentisine yönelik olanların fazla olması dikkat çekti. Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ruhan Erdem, Beklentileri ve bu beklentiye yol açan sebepler arasında önemli yer tutan cezaevlerinin doluluk kapasitesini aşmasını değerlendirdi.

Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem
Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem

CEZAEVLERİ DOLDU TAŞTI

Toplam 360 ceza infaz kurumunun 167 bin 620 kişilik kapasitesi olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Erdem, “Geçtiğimiz Mart ayında bu kurumların kapasitesi doldu. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü verilerine göre de 2 Aralık 2015 tarihi itibariyle, tutuklu ve hükümlü sayısı toplamı, kapasiteyi 8 bin 301 kişi aşarak 175 bin 921 kişiye ulaşmış durumda. Bu birçok sorunu da beraberinde getirecektir. Kısa vadede çözüme yönelik olarak affı da Türkiye’de her zaman tartışılır hale getirir” diye konuştu.

SÜREKLİ AF ÇIKMAMALI

Suç öncesi ve sonrası için politika geliştiremezsek, yapılanların o günü kurtarmaya yönelik çözümler olarak kalacağını ifade eden Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, “Sürekli çıkan aflar, toplumun adalet duygusunu sarsar. Yeni bir faillik ve mağduriyet yaratır. Bir de çarpan etkisi var. Bu düşünceyi toplumda yayarsan ‘nasıl olsa af çıkar, suç işleyeyim’ düşüncesi oluşur. Af, ancak ve ancak toplumun bütün kesimlerinin onaylayabileceği, savaş sonrası gibi olağanüstü hallerde yapılır. Almanya’da da var, ancak 2. Dünya Savaşı ve iki Almanya’nın birleşmesi sonrasında yapılmış. Ülkemizde ise 60’a yakın af ve benzeri düzenleme yapıldı. Son çıkarılan af nedeniyle cezaevinden çıkan 43 bin 967 tutuklu ve hükümlünün 3 bin 990’ı yeniden suç işlemiş. Bir de adını af olarak koymadığımız ama dolaylı olarak af sağlayan hemen hemen her yıl çıkan kanunlarımız var. Şartlı salıverilme, denetimli serbestlik gibi. Şartlı Salıverme Yasası’nın çıktığı dönemde her 5 kişiden biri 2 yıl içinde yeniden suç işleyerek cezaevine dönmüş. Bugün neredeyse 250 bin kişinin yararlandığı denetimli serbestlik uygulamasının da doluluğu önleyemediğini görüyoruz” diyerek affın sağlıklı bir çözüm olmayacağını belirtti.

SUÇ POLİTİKAMIZ OLMALI

Suçun, yalnızca adli olay olarak görülmemesi gerektiğini ve  topyekun bir mücadele süreci geliştirmediğimiz sürece toplum olarak bunun altında kalacağımızı vurgulayan Prof. Dr. Erdem, “Devletin suç politikası ve 5 -10 yıllık eylem planı olmalı. Yineliyorum ceza hukuku son çare olarak görülmeli. Suç öncesi aşama çok önemli. Neden suç işleniyor ve kişiler neden suç işler? Bunun cevabını verirsek, zannediyorum en önemli adımı atmış oluruz, mücadele için. Toplumun suça karşı bilinçlendirilmesi bile azalma sağlayabilir. Büyük ölçüde ekonomik suçlar ağırlıkta. Hırsızlık ve yağma olarak değerlendirmeyin, temeli ekonomik olan suçlara da bakılmalı ve bu problemin üzerinde durmak lazım” dedi.

İNFAZ SONRASI REHABİLİTASYON ÇOK ÖNEMLİ

Tüm dünyada, cezanın infazından sonra da hükümlüyü rehabilite etmeye yönelik ciddi çalışmaların olduğunu hatırlatan Mustafa Ruhan Erdem, “Gönüllü kuruluşların ciddi çabaları var. Türkiye’de ne yazık ki yakınıyoruz, ‘suçluluk artıyor’ diye, ancak rehabilite için gerekli politikaları oluşturma konusunda ciddi bir çabamız da yok. Hükümlünün yeniden topluma kazandırılması için ne yaptın? Bu soru önemli. Cezaevinde meslek sahibi oluyorlar, örneğin çok iyi marangozluk öğrettin, peki bu işsizlik ortamında eski hükümlü damgası da varken kim çalıştıracak. Sürdürülebilir bir kurumsal yapıda infaz sonrası aşama olmalı. Alternatif yaptırımlar uygulanması için gönüllü kuruluşların da aktif anlamda rol alması gerekiyor” diye konuştu.

DOLULUK BİRÇOK SORUNU BERABERİNDE GETİRİR

Cezaevlerindeki doluluğun, temel insan hakları problemleri de yaratabileceğini söyleyen Erdem, “Doluluk arttıkça cezaevlerindeki yaşam şartları da kötüleşir. Cezanın her ne olursa olsun insan onuruna yaraşan şekilde infaz edilmesi gerekir. Hükümlülerin birbirine karşı olan davranışları, barınma, beslenme, sağlık gibi temel ihtiyaçların karşılanması da sıkıntıya girer. Amacını aşan yoksunluklar olursa, Anayasa Mahkemesi olmadı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi süreçlerde Türkiye’nin başını ağrıtacak sonuçlar doğabilir” dedi.

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nün 2 Aralık 2015  verilerine göre, Türkiye’de ceza ve infaz kurumlarında durum ise şöyle:

EN ÇOK HIRSIZLIK SUÇLUSU VAR

Tutuklu ve hükümlülerin işlediği ileri sürülen suç türlerine bakıldığında ise en fazla, hırsızlık suçunun olduğu dikkat çekiyor. Onları sırasıyla uyuşturucu, adam öldürme, yağma veya gasp suçlamalarıyla yatanlar izliyor.

MARMARA BİRİNCİ, EGE İKİNCİ

Cezaevlerinde yatan sayılarının coğrafi bölgelere göre dağılımına bakıldığında Marmara 48 bin 834 kişiyle birinci, Ege 30 bin 456 kişiyle ikinci, Akdeniz 25 bin 470 kişi ile üçüncü, İç Anadolu 23 bin 59 kişiyle dördüncü, Karadeniz 21 bin 966 kişiyle beşinci, Güney Doğu Anadolu 14 bin 496 kişiyle altıncı sırada yer alırken son sırada ise 11 bin 717 kişiyle Doğu Anadolu bulunuyor.