Komplo teorileri aşılamayı olumsuz etkileyebilir

Yaşar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Sinan Alper, COVID-19 pandemisi sürecinde, komplo teorilerine inanmanın, halk sağlığı için büyük önem taşıyan aşılanma oranını olumsuz etkileyebileceğini söyledi. Alper, komplo teorilerine, yanlış haberlere inananların önüne geçmek için eğitim sistemimizin önceliklerinden birisinin bilimsel okuryazarlığı istisnasız herkese kazandırmak olması gerektiğini belirtti.

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri’nde, “Covid-19 ile ilgili komplo teorilerine inanmak: Hata değil, insan doğasının bir özelliği” başlıklı makalesi ile ödül kazanan Yaşar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Sinan Alper, komplo teorilerine inanmanın, aşılanma sürecini nasıl etkileyebileceğini değerlendirdi. Binlerce farklı komplo teorisi olduğunu belirten Dr. Sinan Alper, “Ancak hepsi ortak bir paydada buluşur; tüm komplo teorileri, otorite figürlerine ve resmi anlatılara karşı derin bir güvensizliği temsil eder. Komplo teorilerine inanan insanlar, resmi kurumların, siyasetçilerin, bilim insanlarının gerçekleri sakladığına inanır. Bu da aşılama gibi konularda ciddi bir sorun doğurur. Çünkü bu kişiler sağlık yetkililerine ve aşılarla ilgili resmi açıklamalara asla inanmadıkları için siz ne kanıt sunarsanız sunun sizin kanıtlarınıza veya referanslarınıza itibar etmeyecek ve aşıya mesafeli olacaktır. Bu da komplo teorilerinin halk sağlığını tehdit etmesine sebep olmaktadır” dedi.

BİR KOMPLO TEORİSİNE İNANANLAR, DİĞERLERİNE DE DAHA FAZLA İNANIYOR

“Ay’a aslında hiç çıkılmadı” gibi komplo teorilerine inanmanın ilk bakışta zararsız gibi görünse de bu ve benzeri komplo teorilerine inanmanın çeşitli zararları olabileceğini dile getiren Sinan Alper, “Çok alakasız gibi gözüken komplo teorileri bile bir şekilde birbiriyle ilişkili oluyor. Çünkü komplo inançları, bir inançtan ziyade inançsızlığa tekabül ediyor. O inançsızlık da resmi söylemlere karşı oluyor. Bu yüzden Ay’a aslında hiç çıkılmadığına inanan insanlar, aynı zamanda COVID-19’un bir aldatmaca olduğuna da inanıyor. Çünkü iki inancın bir ortak noktası var, o da bir konu hakkındaki resmi açıklamaların yalan olduğuna inanmak. Otoritelere olan bu güvensizlik, kendisini çok farklı şekillerde gösterebiliyor ve bir komplo teorisine inanan insanlar, içeriğinden bağımsız şekilde diğer komplo teorilerine da daha fazla inanıyor” diye konuştu.

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri’nde, “Covid-19 ile ilgili komplo teorilerine inanmak: Hata değil, insan doğasının bir özelliği” başlıklı makalesi ile ödül kazanan Yaşar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Sinan Alper, komplo teorilerine inanmanın, aşılanma sürecini nasıl etkileyebileceğini değerlendirdi.

KOMPLO TEORİLERİ VE SAHTE HABER İLİŞKİSİ

Komplo teorilerinin yanlış bilgiyi tetiklediğine dikkat çeken Sinan Alper, özellikle sosyal medyada sahte haberlere inanılıp hızla yayılmasına şahit olduğumuzu hatırlattı. Dr. Alper, “Araştırmalara göre; daha yaşlı insanların sosyal medya üzerinde yanlış bilgileri daha fazla paylaştığı biliniyor. Bunun örneklerini Facebook gibi ortamlarda sıklıkla görebilirsiniz. Bunun sebebi olarak birkaç farklı faktör gösteriliyor. Birincisi, yaşlılar gençlere kıyasla daha kolay güveniyorlar. Gördükleri şeyi daha kolay doğru varsayıyorlar. İkincisi, paylaşımı bir sosyalleşme aracı olarak görüyorlar. Kendi gördükleri haberleri yakınlarıyla paylaşarak hem onlarla sosyalleşiyorlar hem de sizi gelişmelerden haberdar ettikleri için size iyilik yaptıklarını düşünüyorlar. Paylaşımın sosyallik aracı olarak görülmesi, paylaşılan içeriğin doğru olup olmadığı konusunda ayrıntılı bir sorgulama yapmayı zorlaştırıyor, çünkü önceliğiniz doğruya ulaşmak değil de paylaşım yapmak oluyor. Üçüncüsü ise yaşça daha büyük insanlar, dijital olarak üzerinde oynanmış materyallere daha kolay aldanıyor ve oradaki manipülasyonu anlamakta zorluk yaşıyor. Bütün bunların yaşça büyük insanların yanlış bilgileri daha fazla paylaşmasına sebep olduğu düşünülüyor. Bu nedenle içeriğin doğruluğunu kontrol etmeye dair motivasyonu yükseltmeli, özellikle üzerinde oynama yapılmış görselleri anlama konusunda halkı temel düzeyde bile olsa eğitmeliyiz” dedi.

BİLİMSEL OKURYAZARLIĞI DÜŞÜK KİŞİLER, YANLIŞ BİLGİLERE VE KOMPLO TEORİLERİNE KARŞI ÇOK DAHA KOLAY ALDANIR

Bilimsel okuryazarlığı az olanların, aşı olmamaya daha yakın olduğunu da söyleyen Sinan Alper, ‘Siz olun, ben olmayacağım’ demenin, aşı olmamanın, toplumu da etkilediğini belirterek, “Bilimsel okuryazarlığı yüksek olan kişilerin temel düzeyde bilimsel prensiplerden haberi vardır ve bir şeylerin çalışma mekanizması hakkında fikir sahibidir. Örneğin, bir aşının ne işe yaradığını, vücuda girdiğinde tam olarak nasıl ve neden bağışıklık sistemini geliştirdiğini bilir. Ancak bilimsel okuryazarlığı düşük kişilerde temel düzeyde bir bilgi bile eksiktir. Örneğin, aşının bağışıklık sistemini zayıflattığını düşünebilir. Halbuki gerçek tam tersidir, aşının bütün işlevi insanın bağışıklık sistemini eskisine oranla daha güçlü hale getirmektir. Bilimsel okuryazarlığı düşük kişiler, işte bu bilgilerden yoksun oldukları için yanlış bilgilere ve komplo teorilerine karşı çok daha savunmasızdır, çok daha kolay aldanırlar. Eğitim sistemimizin önceliklerinden birisi bu bilimsel okuryazarlığı istisnasız herkese kazandırmak olmalıdır” diyerek uyarıda bulundu.